Black Mirror, ilk 6 sezon boyunca kullandığı son derece çarpıcı distopik anlatımını 7. sezonda da sürdürmüş, sezonun ilk bölümünde bize muhteşem bir hikâye sunmuş.

Adaletsiz bir toplumsal düzende, yaşama teknoloji ile tutunmaya çalışan “Sıradan İnsanlar”ın hikayesini…

Bölüm açıklaması şöyle: “Hayatta kalma mücadelesi veren bir öğretmenin sevgi dolu kocası, yaşamını sürdürebilmesi için onu son teknoloji ürünü bir sisteme kaydettirir ama bedeli ağır olur…”

Ne var ki abonelik temelli bu sistem, burada insanların özgürlüğüyle pazarlık yapan bir düzene dönüşmüş. Başta masum görünen bir üyelik, zamanla kontrolü ele geçiriyor; kişi hem zihinsel hem fiziksel olarak sistemin bir parçası hâline geliyor.

Bir de üstelik konu sevdiğiniz kişinin sağlığı olunca akan sular duruyor…

Sağlık sistemi insanları buna mecbur kılıyor.
Zorlu bir yaşam mücadelesi izlerken bir yandan da teknolojiyi ve sağlık ekonomisini sorgulatan harika bir bölümdü!

Hayatımızın neredeyse her alanında abonelikler var. Film izlemek, müzik dinlemek, tasarım yapmak, yemek söylemek, market alışverişi yapmak… Hatta otomotiv sektörü bile bu modele doğru evrildi…

İlk bakışta her şey kullanıcı dostu, ulaşılabilir ve pratik. Ama bu modelin başka bir yüzü daha var:
Bir hizmete abone mi oluyoruz, yoksa bitmeyen aidiyet sözleşmeleriyle yavaş yavaş kendimizi mi kiralıyoruz?

İş dünyasında bu model harika veriler sunuyor, öngörülebilir gelir akışı sağlıyor, müşteriyle sürekli temas kurma imkânı veriyor.

Ama birey olarak bizler, bu düzende ne kadar “özgür” kalabiliyoruz? Yoksa sürekli paketimizi “upgrade” etmek zorunda mı kalıyoruz?